Yeni asır Gazetesi
Genel Başkanımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun Yeni Asır Gazetesi için Yazdığı Köşe Yazısı :
Göçün tek yönü batı
Değerli vatandaşlarım,
Sevgili Yeni Asır okuyucuları;
Dünya kurulduğundan bugüne dek insanoğlu hep Batı'ya göç etti. Doğu'nun gizemi, orijinalliği, albenisi, hammadde kaynaklarının çokluğu, coğrafi, tarihi ve kültürel zenginliği ve güzelliğine rağmen 'Batıya hep batıya' sloganı ile göçten vazgeçilemedi.
Atalarımız da, Doğu'dan Batı'ya, Asya'dan Avrupa'ya hareket halinde olmayı bir meslek, bir ülkü haline getirmişlerdir. Kızılelma İstanbul'dan Roma, ya da Belgrad, Viyana'ydı.
Bugün, bu anlayıştan yola çıkarak bulunduğumuz noktada görüşlerimizi aktarma fırsatını bulduk. Tekrar merhaba...
Farklı coğrafyada ahenkli buluşma
Ülkemizin her yöresinin ayrı zenginliği var, her yöremiz, ayrı bir güzelliği ve asaleti taşıyor. Mutfağımız, musikimiz, örf, adet ve geleneklerimiz ne kadar da farklı, ama senkronize. İşte bu farklılıklar bizi büyük yapan değerlere, asırların birikimiyle kültürel zenginliğe ulaşmaya, Türk kültürü ve medeniyetini kilometre taşları olmamıza vesile teşkil etmiştir.
Ülkemiz, "Doğu'dan Batı'ya göç problemi konusunda ne yapılabilir?" sorusunu sormadan önce, problemi öngörüsü ile tespit edecek, çözülemeyen yumak haline getirmeyecektir. Olayların ardından değil, olayların önünden yürüyen bir devlet, bir bürokrasi, bir siyaset anlayışını hkılmalıyız. Alt yapı problemlerimiz devam ediyor. Modern şehirleşmeyi meydana getiremedik. Yap-boz, tekrar yap anlayışı derhal terk edilmelidir. Köylerimiz moderniteyi yakalamalı ve yaşanabilir hale getirilmeli ki, şehirlerimiz şehir gibi olsun. Alt yapı on yılları, yüzyılları kucaklayacak şekilde büyüyen ve gelişen ve de değişen Türkiye göz önünde bulundurularak yapılmalı ülkenin ve milletin parası çar çur edilmemelidir.
Bürokrasi kurbanıyız
Dünya da en borçlu 5. ülke olan Türkiye, uzun yılların yanlış yönetim anlayışı ile yönetemeyen demokrasisi ile itibar kaybına uğramış, enflasyonda, sigara ve içki tüketiminde, suç işleme oranında dünyada ön sıralarda yer almayı alışkanlık haline getirmiştir. Ama biz milletçe bunu hak etmiyoruz. Madenlerimizi işleyip satamıyor, dünyada kimyasal artıkların hemen hemen hiç olmadığı topraklarımızda moren ve organik tarıma geçemiyor, turizmin her çeşidini alel usul yapıyor ki; Belçika'da Brugge kenti tarihi bir kenttir. Yılda 70 milyon kişi bu küçük, fakat tarih kokan şehri ziyaret ederek Belçika'ya milyon Avroları kazandırıyorlar. Velhasıl hantal bürokrasi, yönetemeyen demokrasi ve de milletine yabancı devletle; bütün gam, bütün keder, tüm yoksulluk bize gelir, bizden gider türküsünü seslendiriyoruz. Nedense bu türkü ve ağıt, trajikomik bu türkü dram olarak söyleniyor.
BÜYÜK BİRLİK İÇİN İLKELER
BBP olarak, insan kaynaklarımızı yerinde değerlendirerek, beyin göçüne 'dur' diyerek adamına göre iş değil, işe göre adam gerçeğine uygun hareket edeceğiz.
Hiçbir parti bu ülkede 8-10 yıldan fazla iktidarda kalmadı. Gelen gideni arattı. Partiler, sanki ülke için hizmet ederlerken önceliklerini partililerine, yandaşlarına, akrabalarına verdiler.
Oysa ki, Orhan Gazi şöyle diyordu: "Fakirlik milletime ve devletime gelecekse, önce Orhan'ın evine gelmeli." Şimdi ise yönetenler; "Zenginlik de, huzur da bize, fakirlik ve mutsuzluk da milletimize aittir" diyorlar.
Batı dünyası günde 16-18 saat genç-yaşlı durmaksızın çalışarak sanayi devrimini -elbette sömürgecilik de var- ve bilgi çağını yakaladılar. Biz tembelliği derhal literatürümüzden ve hayatımızdan bir daha girmemek üzere çıkarmalıyız.
"Yorulduğunuz zaman dinlenmek istiyorsanız, başka bir şeyle yorularak dinleniniz" sözünü tüm insanımızın beynine bir nakış gibi işlemeliyiz.
Bu çarpık anlayışı değiştireceğiz.
Zenginlik, huzur ve sevgi toplumu olabilmek için demokrasi içselleştirilecek, eğitimsizlik ortadan kaldırılacak, kendi kültür değerlerimize sahip çıkılacak, başkası değil kendimiz olacağız, tarihimiz, dilimiz ve maneviyatımız tahrip edilmeyecektir.
Her şey insan için, önce insan demek düsturumuz olacaktır.
İdeoloji savaşları
Türkiye, ideolojik tartışmaları gerçek gündemin ve meselelerin önüne çıkarmada mahir idarecilerin olduğu bir ülke. Bunun için de çok zaman kaybediyoruz. Halbuki siyasetçi, halkın gündemi ile meşgul olan, halkın ihtiyaçlarına göre proje ve siyaset üreten adamdır. Biz de uzun zamandır bu yalın, fakat acı gerçek göz ardı ediliyor. Laiklik, türban vb. tartışmalarına hakikat feda ediliyor. Sanal tehlikeler üreterek halkın bir hayalin bir vehimin peşinde koşmasını istiyorlar.
Yanı başımızda küresel diktatör ABD'nin (ki bugün ABD yi yönetenler ABD'nin Taliban'ıdır) müdahalesiyle yakın gelecekte bizim de başımızı çok ağrıtacak bir Irak meselesi var.
Hedefleri; Amerika'nın hegemonyasında bir dünya kurmaktır. Karşımızda Tanrı rolüne soyunan bir devlet duruyor. Lakin ABD şunu unutmasın ki; bu coğrafyada dün Osmanlı ve İngiliz imparatorlukları dahi geri adım atmak zorunda kaldı.
Don Kişotluk
Kıbrıs'a endekslenen AB takvimi, devam eden PKK terörü, halkın ciğerlerini yakan işsizlik, yoksulluk, çaresizlik gibi problemlerimiz var. Bunları önem sırasına ve güncelliklerine göre tartışmak varken, kendi vatandaşlarımızdan gerçek olmayan düşmanlar üreterek, güya iç düşmanla boğuşuyor, Don Kişot misali yel değirmenlerine saldırıyoruz. Bazı siyasetçiler de bunu iş haline getirmelerine ve 10-15 yıldır aynı hedefe kılıç sallamalarına rağmen, kimse kendini bu tanımlama ve savaşın muhatabı olarak görmüyor.
Bu tartışmaların amacı ne laiklikle ilgili bir tehdit ne de Cumhuriyetle ilgili bir tehlike ile alakalıdır. Laiklik, irtica, Cumhuriyet gibi tartışmalar ideolojik tartışmalardır ve kesinlikle toplumda karşılığı yoktur. Türk Milleti, Cumhuriyeti de, Laikliği de benimsemiştir. Tamamen bu kavramların Marksist yorumunu topluma zorla kabul ettirmek isteyen iç ve dış çevrelerin anti demokratik tavırları ve devleti kendi kişisel malları gibi görmelerinin bir neticesidir. Türkiye'de hortumculara, haksız kazanç elde edenlere, bölücülere sınırsız hürriyet, bu ülkenin değerlerine sahip çıkan siyasetçi, bürokrat, yazar-çizer, her kim olursa sonsuz eziyet vardır. Bu hususa haklılık kazandırmak için de türban, laiklik, irtica, Cumhuriyet problemlerini çıkarmışlar, böylece karşılarına alabilecekleri bir kitle bir düşman oluşturmuşlardır. Sanal tehlike senaryoları ile haksız kazanç elde etmeye devam etmişlerdir. Unutulmamalıdır ki; toplumsal felaketler herkesi ve her şeyi etkiler
İnsana gerçek değer
Türk halkını devletin azad kabul etmez kölesi kabul etmek, insanı devlet için yaşayan bir vida derecesine düşürmek, bizim medeniyet anlayışımızla bağdaşmaz. Devlet insan için vardır. İnsanımızı mutlu etmeliyiz ki devletimiz yaşasın. BBP bunu yapacak programa da, vizyona da, kadroya da sahiptir. İnsana hizmet ancak insanı sevmek onu her şeyin merkezine koymakla mümkündür. BBP insanı eksen alan onun dışındaki her şeyi onun hizmetkı olarak düşünen partidir. Türk siyasetine bu düşünceyi hkıldığımız zaman birçok problem de rahatlıkla çözülecektir.
Değerli Yeni Asır okuyucusu, gelecek yazıda buluşmak ümidiyle halka hizmeti Hakk'a hizmet kabul eden siyasilerin Türkiye'de çoğaldığı günlere en kısa zamanda birlikte kavuşmak dileğimle.