Buca Alperen Ocakları
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Buca Alperen Ocakları

Buca Alperen Ocakları
 
AnasayfaPortalliAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun 1 Mart 2007 Tarihinde Yeni Asır

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
İzmirliMurat
ADMIN
ADMIN
İzmirliMurat


Mesaj Sayısı : 345
Kayıt tarihi : 23/02/07

Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun 1 Mart 2007 Tarihinde Yeni Asır Empty
MesajKonu: Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun 1 Mart 2007 Tarihinde Yeni Asır   Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun 1 Mart 2007 Tarihinde Yeni Asır Icon_minitimeSalı Mart 06, 2007 10:26 am

Genel Başkanımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun 1 Mart 2007 Tarihinde Yeni Asır Gazetesinde yayınlanan Köşe yazısı :

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Egeliler için yazdı

Aşağılanan Türklük ve kaybolan milli bilinç

Türkiye'nin dış politikası -eğer varsa- Türk tarihi için tek kelime ile bir trajedidir. Ege, Kıbrıs, Batı Trakya, Ahıska, Kırım gibi konularda hiçbir ilerleme kaydedilememiş, cihan imparatorluğu Osmanlı'nın mirasçısı olan ülke, Avrupa Birliği'nin oyun alanı haline getirilmiş ve Kuzey Irak'a yönelik her türlü kırmızı çizgisi alay konusu haline gelmiştir.
Dünya'da ABD, Rusya, İngiltere ve Çin gibi küresel güçlere rakip olabilecek gelişmekte olan tek ülke Türkiye'dir. Tarihten miras kalan yönetici ruhu, büyük Türk Dünyası ve İslam alemindeki lider konumu Türkiye'yi -istemese de- büyük devlet yapmaktadır. Bunu bilen büyük devletler Türkiye'yi sıradan bir ülke yapmak için her türlü yolu denemektedirler. 30 yıldır başımıza musallat olan terörizm belası işte bu yüzdendir.
Bugün emperyalist ülkeler Türkiye'ye karşı PKK terörünü silah olarak kullandıkları yetmiyormuş gibi Kuzey Irak'ta yeni bir terör yuvası oluşturma çabasındadırlar. Kuzey Irak'ta kurdurulmaya çalışılan Kürt devleti Türkiye'nin en önemli dış politika meselesi ve ülke barışına yönelik bir numaralı tehdididir.
Türkiye Irak'a yönelik ABD müdahalesi ortaya çıktığında kurdurulacak bir Kürt devletini "aşılmasını kabul edemeyeceği bir kırmızı çizgi" olarak ilan etmiştir. Oysa aradan geçen süre içerisinde bir devlet için gerekli sınırlar belirlenmiş, parlamento ve ordu kurulmuş, hükümet oluşturulmuş ve uluslararası alanda bağımsız diplomatik ilişkilere başlanmıştır. Bütün bunlar olurken Türkiye olanları seyretmekle yetinmiş, kırmızı çizgileri uluslararası alay konusu haline gelmiştir.

KIRMIZI PASAPORT
Kürt devletinin kurulması hususunda 59. Hükümeti tek suçlu olarak göstermek doğru olmaz. Gaflet zincirin tarihi epey eskilere uzanır. Kuzey Irak'ta 17 Mayıs 1992'de Barzani ve Talabani'nin öncülüğünde seçim yapılırken Türkiye seyirci kalmış, seçimler sonucunda Barzani ve Talabani ikilisi sözde 'Temsilciler Meclisi'ni oluşturarak devletleşmeye yönelik en önemli adımlardan birini atarken, Türkiye'nin bu ikiliye cevabı "onlara kırmızı pasaport vermek" olmuştur. Üstelik kendi topraklarına Çekiç Güç'ü yerleştirmek suretiyle de bir nevi kurulan Kürt Devletine kalkan vazifesi görmüştür. I. Körfez Savaşından sonra yürürlüğe konan "gaflet politikası" tüm hükümetler tarafından "bir harfine bile dokunulmaksızın" uygulanmıştır. 59. Hükümet ancak selefleri kadar suçludur.
Bugün gelinen noktada Türkiye, Kuzey Irak'taki Türkmenlere zulmeden, PKK'ya destek ve hamilik yapan, terör ve yağmayı Türkiye'ye karşı silah olarak kullanan, emperyalist güçlerin bölgeye yerleşmesinde köprü vazifesi görmeye çalışan Kuzey Irak'taki kabileci oluşumla masaya oturtulmaya çalışılmaktadır.
Buldukları her fırsatta Türkiye'ye hıyanet etmekten geri kalmayan Barzani-Talabani ikilisi resmi muhatap olarak kabul edilemez, ilişki kurulamaz, onlarla masaya oturulamaz. Irak'ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti oldu bittisine karşı bigane kalmayacağını açıklayan Türkiye'nin bu ikili ile ilişki kurmasının tek meşru yolu, bunların Irak'ın toprak bütünlüğünü kayıtsız şartsız kabul etmeleridir. Aksini yapacak olanlar tarih tarafından lanetleneceklerdir.
Kuzey Irak'taki oluşumu muhatap kabul etmek demek "Türkiye'ye ve Türklere kötülük yapan zarar görmez" gibi bir anlayışı tüm dünyaya ilan etmekten başka bir manaya gelmez. Esasen Türkiye bu konuda zaten çok fazla hata içindedir: Bugün Kuzey Irak'ın ihtiyaçlarının % 90'ı Türkiye tarafından karşılanmakta, imar ve inşa faaliyetlerinin tamamına yakını Güneydoğu menşeli Türk firmaları tarafından yürütülmekte, Türkiye'nin sınır kapıları akciğer vazifesi görmektedir. Türkiye kendisine bu denli zarar verdiği halde Kuzey Irak'ı adeta bir cazibe merkezi haline getirmektedir. Bunun ne gibi bir stratejik planın parçası olduğu, gelecekte ne gibi bir amaca hizmet ettiği tüm milliyetçilerin merakını muciptir.

TÜRKMENLERİN DURUMU
Bugün Irak'ta yaşananlar Türkiye'nin olmayan dış politikasını ifşa eden turnusol kağıdı mahiyetindedir. Irak'ı işgal ederek burayı kaosun kanlı egemenliğine bırakan işgalcilerin en önemli amacı Irak'ı mezhepler ve milletler anarşisine sokarak onu tarihin dışına itmektir. Her şey bittiğinde bu politikadan en fazla zarar görecek olanlar Irak Türkmenleri olacaktır.
1987 nüfus sayımına göre toplam nüfusu 18 milyon olan Irak'ta 1.600.000 ile 2.000.000 arasında bir Türkmen nüfusu yaşamaktadır. Türkmenler Irak'ın kuruluşundan itibaren Manda, Krallık, Baas ve Kaos dönemlerindeki tüm hükümetlerce "Türkiye'nin iç uzantısı olarak" algılanmış, zulme ve katliamlara maruz kalmışlardır. Türkiye nasıl Bulgaristan, Yunanistan, Yemen, Suriye, Mısır, Kırım ve Kafkasya Türklerini unuttuysa Irak Türklerini de aynı şekilde sahipsiz bırakmış; onları asimilasyon laboratuvarlarının denek nesnesi haline getirenlere seyirci olmuştur. Irak'ta yaşayan Türklerin Türk olmaktan başka hiçbir günahları yoktur.
Bu insanlar başlarına gelen her katliamdan sonra yüzlerini Türkiye'ye çevirmişler fakat her seferinde sukut-u hayale uğramışlardır. Büyük devletlerin politikalarına uymayı bir dış politika erdemi gibi yutturmaya çalışan ve kendine özgü, milli bir dış politikası olmayan Türkiye dış Türkleri kendi kaderleri ile baş başa bırakmıştır. Nefes almakta zorlanan Irak Türkmenlerinin bir kısmı Şiilere yanaşmış, bir kısmı Baas rejimi döneminde Araplaşarak hayatta kalmaya çalışmış ve bir kısmı da Kürtlerle birlikte hareket ederek canını kurtarmaya çalışmıştır. 1924, 1946, 1959 katliamları, Saddam'ın Kerkük katliamını görmeyen Türkiye'nin Barzani-Talabani ikilisinin Telafer, Kerkük vs. katliamlarına karşı da sessiz kalmasını ibretle izlemekte ve her geçen gün Türkiye'den ve Türklükten daha da uzaklaşmaktadırlar.
Bugün Irak'ta Türkmenlere yönelik bir cezalandırmaya şahit oluyoruz. Tarihi boyunca emperyalistlerle hiçbir şekilde ittifak etmemiş, 2003 sonrası süreçte ABD ve müttefikleri ile birlikte Arapları öldürme kampanyalarına karışmamış Türkmenler ABD tarafından yok sayılmakta, tüm anayasal, siyasi ve idari hayatın dışında tutulmaktadırlar. Bu durum büyük ölçüde Türkiye'nin politikasızlığından kaynaklanmaktadır.

KÜRTLER VE KERKÜK
Kuzey Irak'a yönelik strateji savaşlarında Türkiye'yi ve Türkmenleri en fazla ilgilendiren nokta Kerkük'tür. Türkler daha Anadolu'ya gelmeden Kerkük'ü vatan yapmışlardır. Yüzlerce yıllık Türkmen şehri Kerkük bugün gözlerimizin önünde Kürtleştirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye dün Baas rejimi Kerkük'e Arapları yığarken nasıl suskun kaldı ise bugün de KDP-KYP koalisyonunun demografik işgaline aynı şekilde suskun kalmaktadır.
Irak Anayasası'nı hazırlayanlar Baas rejimi döneminde Kerkük'ten sürülen Kürtlerin geri dönmesine izin verdiler. Anayasanın hazırlanması ve uygulanması sürecine hiçbir şekilde müdahil olmayan Türkiye bugün politikasızlığının sonuçları ile yüz yüze gelmiştir. 2003'ten itibaren 500 binin üstünde Kürt Kerkük'e göç ettirilerek şehir Kürtleştirilmiş ve kurulacak devletin kalbi olarak ilan edilmiştir.
Kerkük Talabani-Barzani ikilisi için neden bu kadar önemlidir? Devlet kurmak öncelikle para meselesidir. Tarihleri boyunca yağma ile yaşamış olan Kuzey Irak'taki kabileler devlet olmak için daha fazlasına ihtiyaçları vardır. Bu durumda Kürt devletinin kurulabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için tek çare Irak petrollerinin % 40'ına ve Dünya petrollerinin % 6'sına denk gelen ve zengin doğal gaz rezervlerine sahip olan Kerkük ve çevresindeki zenginliğe el koymaktır. Bunu nüfus yoluyla yapmak istemektedirler. Kürtler Kerkük'e Kürt nüfusu göç ettirerek buradaki yapıyı kendi lehlerine değiştirmek suretiyle 2007 yılında yapılması öngörülen referandum sonucunda Kerkük'ü Kürdistan'a bağlamayı planlamaktadırlar.
Kendine özgü bir Irak, Türkmen ve Kerkük politikası olmayan Türkiye, acilen bir şeyler yapmak zorundadır.

IRAK:
Irak işgalciler ve yerli işbirlikçileri tarafından bölünmeye çalışılmaktadır. Oysa Türkiye, İran ve Suriye Kuzey Irak'taki oluşumdan; Suudi Arabistan ve diğer Sünni Arap ülkeleri de güneyde kurulacak bir Şii devletinden rahatsızlık duymaktadır. Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ortak paydasında bu ülkeleri kendi hedefleri doğrultusunda birleştirebilir. Merkezi Irak'ın kurulmasında Sünni ve Şii Araplar arasındaki mezhep çatışmalarının son bulması hayati önem taşımaktadır. Bunu yapacak güç, tecrübe, akıl ve yönetim felsefesi bölgeyi 1000 yıl yönetmiş olan Türklerin devletinde mevcuttur.

TÜRKMENLER:
Türkiye Irak'ta merkezi bir devlet yapılanmasını savunmalıdır. Eğer bu gerçekleşmiyorsa, Kuzey Irak'ta oluşturulacak bir Federal Kürt Devleti ancak Musul ve Kerkük'ü içine alan bir Federal Türkmen devleti kurulması halinde kabul edilebilir. Farklı etnisitelerin bir arada adaletle yaşama imkanı kalmadıysa, Telafer'den Bağdat'a kadar bir çizgi halinde yaşamakta olan Türkmenlerle ilgili gerekli nüfus mübadeleleri yapıldıktan sonra oluşturulacak etnisite temelli federal seçenek Irak için en sağlıklı yapı olarak kabul edilebilir. Bu seçenek aynı zamanda Türk milli ruhu ve tarihi tarafından da kabul edilebilir bir seçenektir.

KERKÜK:
Kerkük merkezi Irak'ın bir parçasıdır. Buraya yönelik bir referandum yapılacaksa buna bütün Iraklılar karar verir. Türkiye burasını 1924 anlaşması ile Irak'a bırakmıştır. Aksi bir durum Türkiye'ye meşru müdafaa hakkını doğurur. Bu uğurda her türlü diplomatik temaslar yürütülmeli, askeri seçenek göz önünde bulundurulmalıdır.

Bir referandum yapılacaksa: Kerkük'ün nüfus yapısı önce Baas rejimi, şimdi de Kürtler tarafından bozulduğu için Kerkük'te yapılacak referanduma temel olarak kabul edilecek sağlıklı nüfus istatistiği 1957 öncesi nüfus sayımları esas alınmalıdır. 1957 öncesi temel veri olarak kabul edilmediği sürece Kerkük'te yapılacak bir referandum asla meşru olmayacak, sonucu ne olursa olsun bizim iktidarımızdaki Türkiye tarafından ilk fırsatta değiştirilecektir.

KUZEY IRAK:
Türkiye'ye karşı adeta bir nifak yuvası haline gelmiş KDP ve KYB koalisyonuna karşı derhal harekete geçilmelidir. Bu doğrultuda,
Habur derhal kapatılmalı,
Boru Hattındaki akış durdurulmalı,
Kuzey Irak'a yönelik ekonomik ambargo başlatılmalıdır.

Eğer bu üç önlem KDP ve KYB çetelerini hizaya getirmiyorsa;
Türk Ordusu derhal Kandil'e girerek kararlılığını göstermeli
Kerkük'te yapılacak bir katliamı önleyecek tedbirler derhal alınmalıdır. Bu hususta BM gücünden yararlanma düşünülmelidir.
Çekiç güç derhal topraklarımızdan çıkartılmalıdır.
Ancak kararlı bir Türkiye Türk milletine ve Türk tarihine yaraşır bir devlet olduğunu ispatlayabilir.
Yeni Asır'ın sütunundan Türkiye'nin bir dünya gücü olmasını savunan insanlara seslenmek istiyorum:
"Türkiye'yi yeniden gücüne, saygınlığına, şerefine kavuşturmak sizlerin ve bizim en önemli görevimizdir. Bu soylu, saygın ve bir o kadar da meşakkatli yolda yürüme kararlılık ve özverisine sahip olanlar, bu milletin sevdalısı olan Büyük Birlik Hareketine mensup olanlardır."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.bucaalperen.tr.cx
 
Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun 1 Mart 2007 Tarihinde Yeni Asır
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Buca Alperen Ocakları :: LİDERİMİZ MUHSİN YAZICIOĞLU VE BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ :: Liderimiz'in Köşe Yazıları-
Buraya geçin: